Ana içeriğe atla

Kitap Denizi


    Kitapların yanma sıcaklığı; 451 fahrenheit. Bu bilgiye ulaşmak için Ray Bradbury İtfaiye Teşkilatı'nı aramıştır. ''İtfaiye'' adlı kitabının ismini değiştirmek isterken aklına bu gelmiştir. Bu isimden öncede ''Gece Yarısından Çok Sonra'' ismini kullanmıştır kitap.
    Ray Bradbury arkadaşı ile yolda yürürken bir polisin onlara ne yaptığını sorması üzerine, ''Bir ayağımızı diğerinin önüne atıyoruz'' cümlesine kurmuştur. Bunun üzerine poliste sorguya çekmiştir. Bu yaşananlar ona ışık olmuş olmalı ki ''Yaya'' isimli öyküyü yazmıştır. Buradan anladığımız kadarıyla Ray Bradbury basit düşünmeyen biriydi ve bunları da yazılarında insanlara yansıtıyordu. Fahrenheit 451 kitabını da yazmadan önce, ''Ya itfaiyeciler evleri kurtarmak yerine onları yaksaydı?'' diye düşünmüş. Bu cümleler arkadaşı Neil Gaiman tarafından 2013 yılında yazılmış önsöz olarak.
   Kitapta, insanların kitaplar için neler yaptığını okuyorsunuz. Yan karakter -kim olduğunu yazmayacağım- kitap okumanın zararından ve gereksizliğinden bahsediyor. Hiç şaşırmadım ki mantıklı veya geçerli bir neden sunabilsin. Zaten karakterleri konuşturan da bir yazar olduğundan bunun cevabını oda bilmiyordur; ''kitap okumak zararlı mı?'' 
   Kitabın ana karakteri Montag kitaplardan bihaber bir itfaiyecidir. İşi kitapları ateşten kurtarmak yerine onları ateşle yok etmektir. Diğer karakterlerin kitap üzerine düşünmesine sebep olmasından dolayı bir dizi olay yaşayan Montag kitabın sonunda içindeki kitabı çıkarır.
  ''Bu bir uyarı kitabıdır. Sahip olduğumuz şeylerin değerli olduğunu ve değer verdiğimiz şeylerin bazen kıymetini bilmediğimizi hatırlatır.''
   ''Bugün veya yarından sonraki gün bu kitabı bulan genç bir okuyucunun önce bir geçmişi, sonra da bu geçmişe ait bir geleceği hayal etmesi gerekecek.'' Neil Gaiman kitap hakkındaki -önsözden alınmış- fikirleri.


  



    FAHRENHEİT 451 ---- RAY BRADBURY 
      
      

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osidius

       Okumaya başlamadan önce kendinize şu soruyu sorun; bazı anılarımı hiç yaşamamış gibi kafamdan siler miyim? Çok zor bir soru aslında. İnsan düşünmeden ''kötü anıları neden kafamın içinde hayatımı zorlaştırması için besleyeyim'' bu cümleleri sarf ediyor ama biraz düşününce o kötü anılar bizi terbiye ediyor, bugün alacağımız her karardan önce düşünmemize sebep oluyor, bugün olduğumuz yerde var olmamıza sebep oluyor; iyi veya kötü. Bulunduğumuz noktadan hoşnut olmasak bile geri dönemeyiz ve olanları unutmak bugünü değiştirmeyecektir. Aslında daha da derin düşündüğünde bu kötü anılardan, kararlardan veya kişilerden acı verici olsa bile, ne olursa olsun, kopamıyoruz. Garip ama... Sevdiğiniz birini düşünün, onu unutmak ister miydiniz? Hayır. Sahip olduğunuz diğer kötü şeyler içinde aynısı geçerli. Belki de insan ister istemez bazı şeyleri değiştirmekten korkuyordur, bugün duyduğu acıyla geçmişi değiştirirse bugününde ne olacağını bilememesinden. Belki de bazı şeyle

İyi İnsanlar Hala Hayatta

                                                                      Doğrusu bu kulağa çok yabancı ve yalancı geliyor. Şaşılır ki bu doğru. Birkaç gün önce arkadaşımla ''insanlardan ne kadar nefret ettiğimizden, onların ne denli kötü olduklarından'' bahsediyorduk. Tanrının bize cevabı güzel oldu. Tüm gün bir yılda görebileceğimiz kadar güzel insan gördük. Bence en önemlisi sokak sanatçısının gözümüze iliştirdiği o andı. Kemanın canlı sesi insanları yanına çağırmaya yetmiyordu. Keman kutusunda birkaç bozukluk ve bir kağıt paradan hariç adamın sanat aşkı vardı. Günün sonuna denk geldiği için verecek hiç paramız kalmamıştı. Cüzdanlarımızın boş olmasına gülerken sokak sanatçısına doğru yaklaşıp borç para isteyen genç dikkatimizi dağıttı. Sokak sanatçısı hiç tereddüt etmeden keman kutusundaki tek kağıt parayı o gence uzattı ve karşılığında gülümseme ve minnet aldı. Hiçbir şey olmamış gibi kemanını çalmaya devam etti. Gerçi kimsede onu beklemiyordu ama biz bekliyorduk. Hi

Küçük Çocuklar

                                                                        Yıllar geçmesine rağmen aklımdan silinmeyen bu anı hala kafamda tazeliğini koruyor. Arkadaşlarımla yolda yürürken yanımızdan annesi ve kardeşiyle bir yerlere giden çocuğun söyledikleriyle birbirimize anlamsızca baktık. Kardeşi ağlayan çocuk, kardeşine doğru tüm öğrenmişliğiyle : '' Şimdi istediğin gibi ağla büyüyünce ağlayamayacaksın zaten'' dedi. Büyük olasılıkların doğurduğu ihtimalle çevresindeki büyüklerin zor zamanlarında göz yaşlarını yuttuklarını görmüştü. İstemeden yanlış şeyler öğretmişlerdi o insanlar, o küçük çocuğa. Gözyaşlarından utanmayı öğretmişlerdi belki de. Ama yanlışı öğrendiği kesindi.         Gülerken utanmayan bunca insanın ağlarken saklanması ne anlamsız. Kim öğretmiştir bunca insana ağlamanın güçsüzlük olduğunu? Kim ona inanmıştır?