Ana içeriğe atla

Nasıl Bir İnsansın?


    İyiler ve kötüler. Ortası yok. Ya gerçekten iyisindir ya da kötü. İnsanoğlu içinde her ikisini de barındırır. Ne zaman ortaya çıkaracağı muammadır. Tıpkı ''yin ile yang'' Çin felsefesi gibi. Kötü yanınız ağır bassa bile özünüzün bir parçası iyiliğe aittir. 
  Bulunduğunuz yaşam veya çevrede mutlu değilseniz sebeplerden biri özünüzü benliğinizde kaybedip diğer insanlara göre şekillenmek zorunda kalmanızdır.  Ama çıkarlarınız için yaşamak veya etrafınızdakilerin varlığının sadece hacimden öteye gidememesi sizin seçiminizdir. Bugün yaşadığınız her şey geçmişte yaptığınız tercihlerin sonucudur ve her şeyi hak edersiniz. 
   Her bebek iyidir ve iyi olarak doğar. İçindeki ağaç; ailesi , çevresi , yaşantıları ile büyür ama en önemlisi ağacı kendi seçimleri ile dallandırır. Bu metaforda ağacın kökleri insanın özünü simgeler. Ağacınız ne kadar yaprak dökse de, dalları kesilse de kökü hala sizinledir. Ne yaşarsanız yaşayın üstesinden gelmeyi kendinize öğretin ki bugün olduğunuz insan saygı duyulası olsun. 
  Etrafta ki insanları bahane edip kötü olmaya zorlandığınızı söylemek kabul edilemez. İnsan olmayı bilen insan, kötülüğün bahanesi olmadığını bilir. ''Bilen insan kötülük yapmaz'' ve  ''Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir'' sözleri bu paragraf için yeterlidir.
  Tanrı bize kendinden parça vermesine rağmen hala kusurlu varlıklarız. Yüceliği kaldıramıyoruz. Biraz paranın fazlası; biraz başarının fazlası, biraz iyiliğin fazlası, biraz sevginin fazlası insanı insan olmaktan, kendi olmaktan uzaklaştırıyor. 
   İnsan en çok kendiyle birlikte oluyor; bazıları on sekiz yıl bazıları kırk yıl bazıları doksan yıl. En kötüsü bu birlikteliğin ne kadar süreceği hiç bilinmiyor. Diğer insanlar için iyi olmayacaksınız bile kendi birlikteliğiniz için olun. Çünkü insan en çok zararı kendine verir. Kötülük zararın kendisidir. Negatif enerjiyle boğulmak sizin tercihinizdir.
     Zamanınız dolmasın...

          

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osidius

       Okumaya başlamadan önce kendinize şu soruyu sorun; bazı anılarımı hiç yaşamamış gibi kafamdan siler miyim? Çok zor bir soru aslında. İnsan düşünmeden ''kötü anıları neden kafamın içinde hayatımı zorlaştırması için besleyeyim'' bu cümleleri sarf ediyor ama biraz düşününce o kötü anılar bizi terbiye ediyor, bugün alacağımız her karardan önce düşünmemize sebep oluyor, bugün olduğumuz yerde var olmamıza sebep oluyor; iyi veya kötü. Bulunduğumuz noktadan hoşnut olmasak bile geri dönemeyiz ve olanları unutmak bugünü değiştirmeyecektir. Aslında daha da derin düşündüğünde bu kötü anılardan, kararlardan veya kişilerden acı verici olsa bile, ne olursa olsun, kopamıyoruz. Garip ama... Sevdiğiniz birini düşünün, onu unutmak ister miydiniz? Hayır. Sahip olduğunuz diğer kötü şeyler içinde aynısı geçerli. Belki de insan ister istemez bazı şeyleri değiştirmekten korkuyordur, bugün duyduğu acıyla geçmişi değiştirirse bugününde ne olacağını bilememesinden. Belki de bazı şeyle

İyi İnsanlar Hala Hayatta

                                                                      Doğrusu bu kulağa çok yabancı ve yalancı geliyor. Şaşılır ki bu doğru. Birkaç gün önce arkadaşımla ''insanlardan ne kadar nefret ettiğimizden, onların ne denli kötü olduklarından'' bahsediyorduk. Tanrının bize cevabı güzel oldu. Tüm gün bir yılda görebileceğimiz kadar güzel insan gördük. Bence en önemlisi sokak sanatçısının gözümüze iliştirdiği o andı. Kemanın canlı sesi insanları yanına çağırmaya yetmiyordu. Keman kutusunda birkaç bozukluk ve bir kağıt paradan hariç adamın sanat aşkı vardı. Günün sonuna denk geldiği için verecek hiç paramız kalmamıştı. Cüzdanlarımızın boş olmasına gülerken sokak sanatçısına doğru yaklaşıp borç para isteyen genç dikkatimizi dağıttı. Sokak sanatçısı hiç tereddüt etmeden keman kutusundaki tek kağıt parayı o gence uzattı ve karşılığında gülümseme ve minnet aldı. Hiçbir şey olmamış gibi kemanını çalmaya devam etti. Gerçi kimsede onu beklemiyordu ama biz bekliyorduk. Hi

Küçük Çocuklar

                                                                        Yıllar geçmesine rağmen aklımdan silinmeyen bu anı hala kafamda tazeliğini koruyor. Arkadaşlarımla yolda yürürken yanımızdan annesi ve kardeşiyle bir yerlere giden çocuğun söyledikleriyle birbirimize anlamsızca baktık. Kardeşi ağlayan çocuk, kardeşine doğru tüm öğrenmişliğiyle : '' Şimdi istediğin gibi ağla büyüyünce ağlayamayacaksın zaten'' dedi. Büyük olasılıkların doğurduğu ihtimalle çevresindeki büyüklerin zor zamanlarında göz yaşlarını yuttuklarını görmüştü. İstemeden yanlış şeyler öğretmişlerdi o insanlar, o küçük çocuğa. Gözyaşlarından utanmayı öğretmişlerdi belki de. Ama yanlışı öğrendiği kesindi.         Gülerken utanmayan bunca insanın ağlarken saklanması ne anlamsız. Kim öğretmiştir bunca insana ağlamanın güçsüzlük olduğunu? Kim ona inanmıştır?