Ana içeriğe atla

Film İncelemesi: My Night at Maud's

 


    Film hakkında konuşmadan önce filmde geçen bariz bir konunun üzerinde durmak gerek. Herkes hayatında illa ki Blaise Pascal ismini duymuştur.  Pascal; mucit, matematikçi, fizikçi, yazar ve filozoftur. Eminim ki çoğu kişi onun ismini matematik yüzünden biliyor. Bugün üzerine konuşacağımız konu 'Pascal Kumarı' dır. Biraz bahsedecek olursak, bu kumar Tanrı'ya inanıp inanmamakla ilgilidir. Şöyle ki Pascal'a göre; eğer Tanrı'ya inanıyorsan ve Tanrı gerçekten varsa sonsuz yarara sahip olursun aksi durumda eğer haksızsan çok bir şey kaybetmezsin ancak Tanrı'ya inanmıyorsan ve Tanrı gerçekten yoksa sınırlı bir yarar sağlarsın aksi takdirde eğer haksızsan sonsuz zarara uğrarsın.

   Oldukça kafa karıştırıcı olan bu konuyu bir de tablo şeklinde ele alalım:

                             Tanrı vardır                 Tanrı yoktur  

İnançlılık            +∞ (sonsuz kazanç)      −c (sonlu kayıp)

İnançsızlık          −∞ (sonsuz kayıp)        +c (sonlu kazanç)

       Sonsuz kazancı cennet, sonsuz kaybı ise cehennem olarak düşündüğünüzde sınırlı kayıp ve kazanç diye bahsettiğimiz şey sadece zaman olabilir. 

   Anlaşıldığı üzere bu kumara göre Tanrı'ya inanmak daha mantıklı olacaktır çünkü buradaki  +∞ (sonsuz kazanç) ibaresi inanmanın inanmamaktan daha karlı olduğunu söylemektedir. Ancak Tanrı'ya inanıp haksız çıkmak bir şey fark ettirmeyecektir aynı şekilde Tanrı'ya inanmayıp haklı çıkmak da yine bir şey fark ettirmeyecektir. Bu bahis, tartışma yaratacak ve üzerine düşündürecek bir kumardır öyle ki tartışmaya sebep olan açıkları vardır. Düşünce şu şekildedir: Her din sadece kendine inananları cennetine kabul edeceğini söyler bu da Müslüman birinin Tanrı'ya inansa bile Hristiyanlığın cehenneminde yanacağını gösterir. (Diğer din ve mezhepler için aynı şekildedir.)

  Bu kumarı başka akıldan geçen düşüncelere uygulamak mümkündür. Filmin başlarında geçen şu diyaloğa bakalım:

 Vidal: ''Kişisel olarak tarihin bir anlamı olduğu hakkında yoğun şüphelerim var. Ben de kumar oynuyorum, yani ben de Pascalyen bir vakayım. HİPOTEZ A: Toplum ve siyaset anlamsızdır. HİPOTEZ B: Tarih anlamlıdır. Ancak B hipotezinin A hipotezinden daha doğru olduğuna da pek emin değilim. Muhtemelen tersidir. B hipotezinin doğru olma olasılığı yüzde 10 diyelim, A hipotezi de yüzde 80 olsun. Bununla beraber B hipotezini seçmek dışında bir şansım yok. Çünkü yalnızca tarihin anlamlı olduğunu savunan hipotez hayatıma devam etmemi sağlıyor. Diyelim ki ben A hipotezini seçtim ancak oranı az olmasına rağmen B hipotezi doğru çıktı. Bu durumda hayatımı heba etmiş olacağım. Bu nedenle hayatımı ve eylemlerimi haklı çıkarmak için B hipotezini seçmek durumundayım. Yüzde 80 yanılma olasılığım var ama bunun hiçbir önemi yok.''

Jean: ''Matematiksel beklenti. Olası kar bölü olasılık. B hipotezinin olasılığı az olmasına rağmen olası karı sonsuz oluyor. Senin için hayatın bir anlamıyken Pascal için, ebedi kurtuluş.''

Vidal: ''Gorky, Lenin belki de Mayakovsky Rus devrimi hakkında, şartların kendilerini binde birlik bir olasılığı seçmeye zorladığını söylemişti. Çünkü o olasılığı tercih edersen, tercih etmeme durumuna göre; beklenti, oldukça yüksek rakamlara çıkıyor.''

   İnsan göremediğine inanamadığı gibi yine aynı insan kendi yarattığı soyut dünyadan inancını kanıtlayacağı bir neden ya da çelişki arar. Karakter Vidal bu kumarın matematiksel bir yanının olup olmadığını sorguladığı zaman kitapları karıştırdığında çokta şaşırmıyoruz:

Vidal:  ''Kumar bölümünde matematiğe belirgin bir gönderme var mı bir bakalım. 'Kazanmaya nazaran kaybetme olasılığı sonsuz olmuyorsa hiç çekinmeyin. Her şeyinizi riske atın. Mecburen oynayacaksınız. Bu nedenle hayatınız pahasına oynayın.''

Jean: ''Çok doğru. Buna matematiksel beklenti denir. Pascal' a göre hep sonsuzdur. 'Sonsuz çarpı sıfır eşittir sıfır olduğu sürece kurtulma olasılığı sıfırdır.' Müzmin bir inançsız için bu tartışma bir anlam ifade etmez. Ancak ufacık bir inanç varsa sonuç tekrar sonsuz oluyor.''

  Aslında Katolik olduğunu ve dinin gereklerini savunan Jean-Louis karakterinin eylemlerinin dinden uzak olmasına ayrıca bunun bilincinde olmasına rağmen  Maud karakteriyle olan tartışmalarında dini savunması ve her şeye rağmen hala kendini Katolik olarak nitelendirebilmesi için film boyunca bahsedilen kumarı anlayabilmesi ve destekleyebilmesine yardımcı olacak matematik bilimine ilgisi ve bilgisi karakter oluşturulurken verilen küçük ve gerekli bir detay olarak görülmektedir.

Maud, Jean ile ilk tanıştıklarında sorar:

Maud: ''Katolik misin?''

Jean: ''Evet.''

Maud: ''Yani Katolikliğe uygun bir hayat sürüyor musun?''

  Maud tanıştıktan sonra aslında Jean karakterinin ailesi Katolik olduğu için bu mezhebi benimsemiş olduğunu ve sadece sözde kaldığını anlamıştır. Zaten Jean arkadaşlarıyla olan konuşmasında kendini ele verir: '' Katolik'im. Ailem Katolik'ti, ben de öyleyim.'' Bununla birlikte filmin başlarında Vidal karakteriyle olan konuşmasında bağnaz olduğunu kabul etmektedir. Ayrıca Vidal'in Maud'a : '' Özgür düşünceye açık harika bir aileden gelir.'' cümlesi de senaristin kumardaki açığın sadece gidilecek cennet ve cehennemde olmadığını asıl sorunun insanın dine gerçekten inanıp inanılmadığı üzerine olmuştur. İnanç veya inançsızlık bizim seçimimize kaldığı gibi gerçekten inanıp inanmamakta bize kalmıştır. Bu da başka bir seçenek doğurur.

  Filmde geçen diyaloglara sürekli atıfta bulunmak fazla gelse de Maud ve Vidal karakterlerinin konuşmalarına değinmeden edemeyeceğim:

Vidal: ''Maud, senin bu dinsizliğinin bir çeşit din olduğu da söylenebilir.''

Maud: ''Farkındayım ama sonuçta dinsizliği seçme hakkım var. Ailem Katolik olsaydı, benim de sonum senin gibi olabilirdi.''

Vidal: ''Oysa ben aileme sadık kaldım.''

Maud: '' Hiçbir şeye inanamamaktansa aileye sadık kalmak kolayıdır. Sıkıntılara farklı bir açıdan bakmak diyelim.''

 Yani insan seçim yapmaktansa seçim yapan birine bağlı kalarak düşünme sorumluluğundan kaçıyor ya da kaçabileceğini sanıyor. İnançsız gibi düşünseler veya yaşasalar da inançlı olduklarını savunarak yaşıyorlar. Jean karakteri bize bunu oldukça iyi gösteriyor. Şu ana kadar adını anmadığımız Françoise karakteri de Jean gibi Katolik olduğunu söylüyor ancak içindeki kuşkular ve merak yüzünden evinde ateizm üzerine kitap bulunduruyor ve kilisede vaaz dinlemekten de oldukça sıkılıyor olduğunu görüyoruz. Maud inançsızlığına inanarak yaşasa da Françoise ve Jean inançsızlıklarının bilincinde inanamadan yaşayamıyorlar.

Pascal'ın 'Pensees' kitabından alıntıya göz atalım:

''Sanki inanıyorlarmış gibi kutsal su ve ayinlerle başladılar. Siz de körü körüne inananların yolunu takip edebilirsiniz. 

- Benim korktuğum da o.

- Neden? Ne kaybedersin ki?

Sana engel olan arzularını azaltmanın yolu bu.''


Maud: ''Kutsal su kokuyorsunuz'' dedi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osidius

       Okumaya başlamadan önce kendinize şu soruyu sorun; bazı anılarımı hiç yaşamamış gibi kafamdan siler miyim? Çok zor bir soru aslında. İnsan düşünmeden ''kötü anıları neden kafamın içinde hayatımı zorlaştırması için besleyeyim'' bu cümleleri sarf ediyor ama biraz düşününce o kötü anılar bizi terbiye ediyor, bugün alacağımız her karardan önce düşünmemize sebep oluyor, bugün olduğumuz yerde var olmamıza sebep oluyor; iyi veya kötü. Bulunduğumuz noktadan hoşnut olmasak bile geri dönemeyiz ve olanları unutmak bugünü değiştirmeyecektir. Aslında daha da derin düşündüğünde bu kötü anılardan, kararlardan veya kişilerden acı verici olsa bile, ne olursa olsun, kopamıyoruz. Garip ama... Sevdiğiniz birini düşünün, onu unutmak ister miydiniz? Hayır. Sahip olduğunuz diğer kötü şeyler içinde aynısı geçerli. Belki de insan ister istemez bazı şeyleri değiştirmekten korkuyordur, bugün duyduğu acıyla geçmişi değiştirirse bugününde ne olacağını bilememesinden. Belki de bazı şeyle

İyi İnsanlar Hala Hayatta

                                                                      Doğrusu bu kulağa çok yabancı ve yalancı geliyor. Şaşılır ki bu doğru. Birkaç gün önce arkadaşımla ''insanlardan ne kadar nefret ettiğimizden, onların ne denli kötü olduklarından'' bahsediyorduk. Tanrının bize cevabı güzel oldu. Tüm gün bir yılda görebileceğimiz kadar güzel insan gördük. Bence en önemlisi sokak sanatçısının gözümüze iliştirdiği o andı. Kemanın canlı sesi insanları yanına çağırmaya yetmiyordu. Keman kutusunda birkaç bozukluk ve bir kağıt paradan hariç adamın sanat aşkı vardı. Günün sonuna denk geldiği için verecek hiç paramız kalmamıştı. Cüzdanlarımızın boş olmasına gülerken sokak sanatçısına doğru yaklaşıp borç para isteyen genç dikkatimizi dağıttı. Sokak sanatçısı hiç tereddüt etmeden keman kutusundaki tek kağıt parayı o gence uzattı ve karşılığında gülümseme ve minnet aldı. Hiçbir şey olmamış gibi kemanını çalmaya devam etti. Gerçi kimsede onu beklemiyordu ama biz bekliyorduk. Hi

Küçük Çocuklar

                                                                        Yıllar geçmesine rağmen aklımdan silinmeyen bu anı hala kafamda tazeliğini koruyor. Arkadaşlarımla yolda yürürken yanımızdan annesi ve kardeşiyle bir yerlere giden çocuğun söyledikleriyle birbirimize anlamsızca baktık. Kardeşi ağlayan çocuk, kardeşine doğru tüm öğrenmişliğiyle : '' Şimdi istediğin gibi ağla büyüyünce ağlayamayacaksın zaten'' dedi. Büyük olasılıkların doğurduğu ihtimalle çevresindeki büyüklerin zor zamanlarında göz yaşlarını yuttuklarını görmüştü. İstemeden yanlış şeyler öğretmişlerdi o insanlar, o küçük çocuğa. Gözyaşlarından utanmayı öğretmişlerdi belki de. Ama yanlışı öğrendiği kesindi.         Gülerken utanmayan bunca insanın ağlarken saklanması ne anlamsız. Kim öğretmiştir bunca insana ağlamanın güçsüzlük olduğunu? Kim ona inanmıştır?